Dokuz yılda Hrant Dink’ten Tahir Elçi’ye geldik
Fatih POLAT
Bu kez karlı bir havada Hrant Dink’in vurulmuş olarak düşürüldüğü ve üzerine gazete örtülen Agos’un önündeki o kaldırımın etrafındayız.
9 yıldır buraya gelenler tek tek temsil ettikleri kimliklerin yanında bir de Hrant’ın arkadaşlarıdır. Bu bizim, bu davayı birlikte takip edenler, gelip her yıl burada Hrant için adalet talep edenler olarak birlikte inşa ettiğimiz bir kimliktir aynı zamanda. Burada toplananlar olarak, birçoğumuz birbirimiz ile bu alan dışında tanışmıyor olsak bile, birbirimizin gözlerinin içine bakarak sevgiyle, güvenle selam verebiliriz.
Bu ortak duygumuzun oluşmasında her yıl ses aracının üzerinden ya da Agos’un penceresinden, yüreklerimize o acıyı sağaltıcı sesiyle ‘Hrant’ın arkadaşları’ diye seslenen, ‘Hrant’ın arkadaşı’ Bülent Aydın’ın da bir rolü vardır.
Bu yılki, ortak açıklamayı Cumartesi Anneleri eylemlerinin başlatanlardan olan ve gözaltında işkence ile katledilen Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak yaptı: “Öyle bir kan mevsimindeyiz ki, artık ölülerimizi sayamaz olduk. Bebekler gözlerinden, minik çocuklar enselerinden devlet kurşunuyla öldürülüyor.”
Hrant Dink’in, “Barışın ve kardeşliğin sağaltıcı dilini kullandığı için” hedef alındığını belirttiği konuşmasında, bu zehirli atmosferin bugün de devam ettiğine vurgu yaptı.
Kuşkusuz hepimizin aklına, barış için cesur bir biçimde inisiyatif alan ve doğru bir zamanda çok önemli bir kıvılcım yakan akademisyenleri getirdi. Ve tabii, onlar için “Hain imzacılar Ermeni aşığı çıktı” diye manşet atanları.
Ve hepimiz adına şunları da söyledi: “Hrantımızı sırtından vurarak Halaskargazi Caddesi üzerinde, Tahirimizi ensesinden vurarak Dört Ayaklı Minare’nin dibinde yüzükoyun düşürenler, onlarla birlikte, hak mücadelemizi de vurmak istediler. Ama onlara sözümüzdür; hakikatin, adaletin ve barışın egemen olması için yürüttükleri mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz.”
Bu anmada Hrant Dink ile Tahir Elçi’nin fotoğrafları birlikte taşındı. ‘Hrant’la Ermeniyiz, Tahir Elçi’yle Kürdüz’ yazılı dövizler dikkati çekiyordu.
Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi’nin, eşinin ağzından Hrant Dink’e yazılmış mektubu okurken, dile getirdikleri ise, insanın yüreğini titreten cinstendi: “Biz bulanık gölleri olan bir ülkenin sürekli temiz kalmayı isteyen nilüferleriydik.”
Ve evet, anma programını sunan Bülent Aydın’ın da dediği gibi dokuz yılda Hrant Dink’ten Tahir Elçi’ye gelmiştik. Kuşkusuz bu, bu davayı ısrarla takip edenlerin, davanın avukatlarının özenli çabalarıyla gelinen noktanın küçümsenebilecek bir nokta olduğu anlamında değil. Bu ülkede barışın sembolü olmuş isimlerin yaşadıkları sonun kahredici benzerliği değişmediği için böyle.
Ama onlar bize yaşadıklarıyla şunu da öğretmişlerdi: Bu ülkede en zor anda bile, ‘güvercin tedirginliği’ ile bile olsa barış savunulmalıdır.
Savunuluyor, savunulacak.